TEXT - OLASILIKLAR

   

"LÜZUMSUZ KORKULAR VE OLASILIKLAR"

KORKU canlılarca deneyimlenen kaygı, gerilim, sıkıntı halidir. Canlıların dış ortama uyum çabasında koruyucu bir tepkidir. Korku anında terleme, titreme, çarpıntı vs. gibi bedensel belirtileri görülebilir. Başına kötü bir şey geleceğini düşünme, rezil olmaktan veya komik duruma düşmekten korkma gibi bilişsel (düşünsel), fakat çoğu kez nedeni belirsiz, tanımlanamayan bir gerginlik durumudur. Duygusal açıdan ise korku panik hissine neden olabilir.

Kişi her şeyi olabilecek en olumsuz yönüyle ele alır, moral seviyesi en alt düzeydedir. Bu his, kızgınlık, üzüntü ve mutluluk gibi duygularla beraber gelen, insanoğlunun hayatta kalmasıyla bağlantılı temel duygularından birisidir.
Korku içinde geçiriyoruz günümüzü.- korku ile açıyoruz, korku ile kapatıyoruz gözlerimizi. Endişe içinde geçiriyoruz vaktimizi.

Ekonomik kriz böldü toplumu. Evet?-Hayır? böldü milleti. Her yerde asılı olan deprem haritaları her an her şey olabileceğini beynimize kazıdı ve artık evin en önemli yerinde deprem çantası "o anı" bekliyor. Ne olacak bu çocuklarımız? Korkarak okuyup korkarak çalışsınlar mı- sonra belki de ürkütülüp dış ülkeye mi kaçsınlar? Bana senelerdir eş, dost diyor ki:" Senin yerinde olsam bir saniye bile burada vaktimi harcamam, Avrupa ya giderim" Al bana da bu kadar gelecek korkusu. Hani o stikerler varya:"Türkiye- Ya sev ya terk et!" bana bunu hatırlatıyor (...)


Korku bebekliğimizden bu yana aşılanmış bizlere. Aralarında yapmacık korkularda olduğu gibi, reklamlardaki resimlendirilmiş korkular da takip ediyor bizleri. Medya değil midir? çoğu korkuları saçan- bizleri sürekli tetikte tutan? Televizyonda kuklalar gibi tanımadığımız, bilmediğimiz insanlar (figürler) bizleri tehdit ediyorlar. Ne maddeler zararlı, neler zararsız artık karmaşık bir şekil almışlar ve tepkilerimizde gittikçe komikleşiyor:" Evet Fanta insanları öldürüyormuş- sarı olduğu için." sigarada öldürür. Doğru! Hayatında hiçbir kez sigara içmemiş olan ve bence Almanyanın en sanatkâr insanlarından biri C. Schlingensief 21 Ağustosta akciğer kanserinden 49 yaşında dünyaya veda etti. İki sene süren hastalığında SANAT ile ölüm korkusunu yendi, ama kanseri yenemedi. Bu iki sene sanatsal en verimli dönemi idi.


Dünden kalma betonlaşmış genel hadiseler var kafalarımızda (deprem, kaza, sel...) bizlere korku, endişe ve üzüntü yaratan.
O hadiselere bağlı olan her detay, unsur, bizim daha nice anlık fantezilerimizi kabartıyor, hatıralar birçok hayal ile karışıp abes bir form oluşturabiliyor.
Böylelikle korku ve panik oluşuyor içimizde ve sürekli bu tarzda etkenleri yaşadığımızda
içimiz deki birikinti bizi negatifleştiriyor ve kendimizi hayali, haftalık dizilerin merkezine atıyoruz, kendimizde oyuncu oluyoruz, resmen kaçıyoruz. Sıkıntılı beynimizi oyalıyor ve sarhoş ediyoruz.


Her insan hayatında korkuyu yenmek için birçok yönteme başvurur. İbadet, okuma, yoga, meditasyon, masaj, akupunktur v.b. En son çare psikologlar ve haplar olsa gerek. Ama gerçek bir sanatçı korku yenme konusunda çok şanslı bir insandır, çünkü belli bir hareket etme alanı yaratmıştır kendine. Beyninde oldukça hür dür (...) Ama çerçevemize geri gelirsek, kim kimi ne kadar destekliyor, anlayabiliyor ve ne kadar hareket ettirebiliyor? Bu güncel siyasi baskı altında insanlar serbest mi? sanatçılar serbest mi? sansür var mı?


Sanatın toplumsal bir iş olduğunu tarihte birçok kez gözlemlemişizdir.
Sanatçı bir siyasetçidir, tercümandır, postacıdır ve emektar olmalıdır.
Sanat bir mekanizmadır, bir tür alet tir; hatta bir "savaş" aleti.

Eskiden yöneticiler ve siyasetçiler sanatçılardan korkarlardı.
Sanatçılar kısa sürede, siyasi, ekonomik ve toplumsal karışıklıklarda hemen boy gösterirler ve ellerindeki "silahı" doğru kullanırlardı. BUGÜN?
Ya bugün mesela ressamların kendi sırtlarındaki gezdirdikleri kişisel kompleksler?
Akademik mi, alaylımı? Kimin öğrencisi? Burs kazanmış mı? Yarışma kazanmış mı? Son sergisinde kaç satmış? Tarzı ne? Yaptığı sanat, kendisini doyurabiliyor mu?

"Sanatın özünü kaybetmiş olan bir sanatçı olamaz."
Resim, yağlıboya ile yapılsın, tablolar asılsın ve insanlara huzur, güzellik ve atmosferik bir ortam yaratsın diye yapılmaz. Sanatın fonksiyonu çok daha ciddi ve çok daha derindir. Sanat yapmak çocuk oyuncağı değildir, eğer toplumu hedef aldı ise sanatkâr. Bence bir sanat eserinde aynı zamanda "OLASILIKLAR" da olmalıdır.
Tarihte önemli durumların olasılıkları bizleri "acaba?" sorusuna geri götürüp aktüel sıkıntıları daha net görmemize yardımcı olamaz mı? Seçenek yaratamaz mıyız geleceğimiz için?

Hatta bir anlık bile olsa, tarih yeniden yazılamaz mıydı?
1900 senelerinde Amerika kölelik hiç oluşmasaydı
1924de Atatürk Picasso ile Fransa da buluşsaydı
1932de Adolf Hitler, Nijerya asıllı bir vaftız evlat sahibi olsaydı
1962de Marilyn Monroe depresyona gireceğine sık sık yeni iPhone 4 ünü kullansaydı
1986 da Çernobil reaktör kazası...
11 Eylül 2001... (bu böyle sayfalarca devam edebilir)

Güzel Sanatlar, bir anlık olsa bile korkularımızı olasılıklar ile yenebileceğimizi göstermiştir.
Olasılıklar ile devam etmeyi, hatta dünün olasılıklarını yarın hayata geçirebilme imkânımızı unutmayalım.

"Geçmişi değiştirebilen haliyle geleceği de değiştirebilir."