TEXT - JAZZ NOW ART GALLERY

(Magazin Bodrum KAPAK. Ağustos/August 2010)      

"Genç bir çağdaş sanatçı ile söyleşi"

 

Mehmet Demirtaşçı: Çağdaş sanat deyince neyi anlıyoruz?

Hakan Mandalinci: Çağdaş sanat bence “Bugünün sanatı“ demek. Ama bugün yapılan sanat aynı zamanda “çağdaş” anlamına gelmez. Burada sanat tarihinin getirdiği akımlar ve tarzlardan bugüne gelmiş ve yenilenmiş yani “post” dedikleri bir sanat çalışması üretildiği zaman “çağdaş” olur. Çağdaş sanatçı olmak bir niyet meselesidir;- bir görevdir. Yenilikçi olmak lazım bu görevde, bir “icat kar”,- cesur olmak lazım ve sanatı, her ele fırça alındığında sorgulamak lazım. Çağdaş sanat ciddidir ve çocuk oyuncağı değildir.

 

M.D.:   Bunun Türkiye de bulunduğu nokta nedir?

H.M.:   Türkiye de çağdaş sanat var- ama kendi kabuğu içinde saklı. Piyasada çağdaş sanat eserleri yüzbinlerce…? Ama kime yarar sınırlar içinde olduğu zaman. Sınırdan dışarıya çıkmak lazım- ama kimin umurunda ve kim yapabiliyor- hatta çağdaş sanatı kim destekliyor?

“Bende çağdaş sanat yapıyorum!” diyenlerin ilk önce çalışmalarına ara verip “neredeyim?- neredeyiz?” diye sorgulaması lazım. Bu ülkede çağdaş sanat ve geleneksel sanatın farkını bilmeyenler hatta “Sanat ve Zanaat” ın farkını da bilmeyen ile kakılı.  

 

M.D.:   Çağdaş bir sanatçı olmanın kriterleri varmıdır?

H.M.:   Dediğim gibi yenilikçi yani “Avantgarde” olmak lazım- Korkusuz, kusursuz ve bu göreve kendini adamış olmak lazım. Bilgili olmak lazım ve piyasadaki “yapılabilir ve yapılamaz”ları bilmek lazım. Tarz ve sanatçı kopyalayan ressamdan korkun Mehmet bey, ama siz zaten kendini sanata adamış bir kişisiniz ve bu işi bir içgüdü haline getirmişsinizdir.

 

M.D.:   Çağdaş sanat kaynaklarını evrensel bir kültürün içerisinden mi çıkarır

            Veya bölgesel-yöresel bir içeriktende yararlanırmı?

H.M.:   İkiside geçerlidir burada; kendi köklerini tanımadan ve araştırmadan sanat yapmak anlamsız bir deneyimdir ve aynı zamanda tek yöresel unsurlardan yararlananda çağdaş sanat konusunda olduğu yerde kaldığı gibi etrafındaki çapı da ufak tutmuş olur ve bu çerçeveden dışarıya çıkamaz.

 

M.D.:   Bodrum bir BİLBAO örneği olabilirmi?

H.M.:   Güzel soru Mehmet bey, ilk önce Bilbao nedir bunu tanıyan varmı?- varsada belki azdır… Özetleyebilirmiyim? :

 

Bilbao İspanyada Endüstriyel altyapılı deniz kenarında bir şehirdir.

Hiçbir kültürel ve turistik bir albenisi olmayan bu şehrin geleceğini değiştirmek isteyen birkaç

akıllı insan bu şehrin kaderini ellerine alıp dünyaca ünlü koleksiyon sahibi GUGGENHEİM vakfına başvurup, dünyanın (bence) en başarılı mimarı Frank O.GEHRY yi kazanıp bir müze yaptırdılar. Böylelikle etiket haline geldi “Bilbao Guggenheim müzesi”. Eskiden kimsenin tanımadığı Bilbao bugün neredeyse turizmden yaşayabilir bir hale gelmiştir, yani eskiden bir gram turist gelmeyen şehre bugün senede tek 1 milyondan fazla insan geliyor –kötümü?

Şimdi; Bodrumu ele alırsak bunu burada başarmak için dünyaca ünlü markalaşmış etiketlerden faydalanmak lazım. Kendi içimizdeki yani sınırlar içerisindeki “ekiplerle” başarılabilecek bir iş değil bu; açılmak lazım. Ben hep bunu diyorum. Ya dışarıya gidin- birbirinizi ilk önce tanıyın. Saygı duyun, imkan verin, çalışın…

Bence Mehmet bey BİLBAO da “CESARET” var!-

Bodrum bunun alasını yapabilir- isterse!

  

M.D.:   Türkiyede çağdaş sanatın kabul görme zorlukları varmıdır?

H.M.:   Vardır, çünkü daha halen modern düşünen bir ülke değil.

 

M.D.:   Türkiyedeki sanat alıcısıyla sanatçılar arasında kültürel açıdan ne gibi paralellikler vardır?

H.M.:   Para ve piyasadan ziyade ilk önce kültürlü olmak lazım. Sanat alıcısı ya bu işin borsasını düşünür yada sanata aşıktır. Sanatçıda ya  bu işin borsasını düşünür yada sanata aşıktır. Kim nerede kimin ile buluşuyor belli değil.

 

M.D.:   Yatırımcılar İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlere kültürel ve sanatsal büyük rakamlar yatırabilirken, neden turizm altyapılı Bodruma bu kültürel yatırımlar yapılmıyor?

H.M.:   Bilbao dedikya “korkudan”. Ankara merkez bankasınca yapılan bir analize göre Bodrum yarımadasındaki sezon 52 (!) günmüş. Buraya yatırım yapılırmı-yapılmazmı? Cesaret ve dış ülkelerden örnek almak lazım derim. Ben çağdaş sanat yapıyorum her zorluklara karşın. Bugün gül resimleri yapsam belkide daha fazla satarım. Bakın Bodrum örneğide aynı; Bodrum sürekli gül resimleri yapıyor ve bundan para kazanıyor, kendisi rahat ama para kazanmayı o 52 güne sıkıştırıyor. Ama Bodrum ve yatırımcıları cesaretli olsa bunu bilmem kaç aya çıkarır, hatta 12 aylık bir sezona ulaşabilir. Ama bu tek yatırmcıların vazifesi değil- hepimizin vazifesi. Birkaç cesur insan başlatabilir; tabi bu ülkedeki bürokrasi bunu hemen yok etmek istemezse…

 

M.D.:   Dünden bugüne 10larca Türk plastik sanatçıyı bünyesinde barındırmış olan Bodrum neden halen lokal bir plastik sanatlar müzesine sahip değildir?

H.M.:   Ben burada nice kaliteli sanatçıları tanıyorum, orantı olarak az olsalar bile bu “üstadlar” birer eser verirlerdi bu müzeye- inşa edilse tabi. Ah ne güzel olurdu bir müze.

Param olsa ben yapardım. Bak abi ben ben Almanyada doğdum Karlsruhe şehirinde büyüdüm. Bu şehirde 9 tane plastik sanatlar müzesi ve 3 tane plastik sanatlar fuarı var ve nüfusları 378.000. İstanbulda kaç tane müze var ve nüfusu nekadar??? Cevapla TÜRKİYE! Bunu Bodrumdan ziyade İstanbulda bile başaramadılar.

 

M.D.:   Bodrum yaşam standardını ve logosunu yükseltmek Bodrumu 12 ay kültür ve sanatta desteklemekten geçer. Doğrumu?

H.M.:   Evet hemde çok doğru. Ben buranın kışına aşığım ve yapılacak çok iş var. Başlasak bu sayfalara değil bu dergiye sığmaz.

 

M.D.:   İtalya dada yaşayıp çalışıyorsunuz; nasıl kıyaslayabilirsiniz?

H.M.:   Eşim İtalyan ve ikinci memleketimiz İtalya. 1500 nüfusluk Scala Coeli (Cennete merdiven) isminde bir köyde kalıyorlar; bu köy deniz manzaralı ve 400 metre bir dağın tepesinde. 500 senelik taş evler var burada ve kimse yıkmıyor, restore ediyor. Bir diş fırçası ile iki taş arasındaki derzleri temizleyen ev sahiplerini gördüğümde gözlerimden yaş gelmişti inanın. Türkiyede bir diş fırçası değil bir mala, kum ve çimento ile tamir edilir 500 senelik bir taş ev- eğer ev sahibi bir “öküz” ise- ve bu ülke öküz kakılı, böylelikle yok olur yapı ve tarih. Burada önemli olan bir unsurun varlığı. (…) Ben asırlardır Turgutreis liyim ve burada kaç taş ev kaldı??? Acaba 2miydi 3müydü düşünmem lazım. Pardon, içler acısı ama bu iki ülke kıyaslanamaz.

 

M.D.:   Floransada yaşanan tarih Bodrumda yaşanmış olan tarihten dahamı eski ve etken?

H.M.:   Evet çünkü 500 sene önce renösans yaşanmış Floransada ve burada o tarihte kültürel akımlar farklıymış. Bir “De Medici” ailesi vardı sanatı ciddi bir şekilde destekleyen- bizde 500 sene önce kim sanatı destekledi? Bizde biliyorsunuz bazı bölgelerde daha halen duvarda resimler yasaktır. Bu açıdan Floransa kültür ve sanat konusunda daha yetişmiş. Kıyaslanması ne kadar zor olsada okadarda kolay. İki ayrı dünyalardan bahsediyoruz biz ve bu yüzden “da Vinci” den bu güne oradaki hız ve buradaki gelişme farklı. Bu yüzden çağdaş sanat burada ve bugün sıkıntılı- bu sanatkarlarımızın hatası değil geçmişin getirdiği bir “mazi”- Ama bu “maziyi” yaratan ve yaşatan yinede biziz!

 

M.D.:   Bodrumun 4-5000 senelik bir tarih geçmişi var , neden bu tarih çağdaş sanat ile devam ettirilemiyor?

H.M.:   Hiç kimse bu tarihe burnunu sokmadığı için. Zamanında peşkeş çekilen mal bugün sanata zor konu olur, çünkü gözümüzün önünde değil artık, artık pek ilgilendirmiyor. Dergilerde ve turizm tanıtım sayfalarında “Mousoleum Bodrumdadır” yazıyor. Yalan “Mousoleum İngilterede”!

 

M.D.:   Sanatı nasıl yaygın bir hale getirebiliriz? Sanat nasıl daha kolay pazarlanabilir?

H.M.:   Bakın italyada sanat pazarları var, Sanat dendiği zaman

“SANAT” sergiliyor insanlar, ama buradaki gibi değil,- sanat ve zanaatın ayrıcalığını bilmeyenlerde katılıyor bu sergilere ve kafalarında tasarlanmış bir şeyi sanat olarak piyasaya sürüyorlar ve bilmeyenlerde alkışlıyor. Sanat yapın ve beğenileceksiniz! Ben bunu bizim millete anlatamadım. Sanatı; gerçek içten bir şekilde “sanat” olarak pazarlayabilirsiniz. Kategorize edilmeli dernekler, sergiler ve festivaller. Kültürel bir karmaşa içinde geçiyor aktivitelerimiz. Bu ülkenin sıkıntısı zaten hep “herkes-herşey!” değilmi?

 

M.D.:   Önümüzde onlarca Uluslararası kültür ve sanat festival ve örnekleri varken neden Türkiye de yapılan bu tür organizasyonlar onlardan dışarıdan birikim ve tecrübelerden örnek alınmaz?

H.M.:   Türk kafası kendi kafasına göre gider ve bu yüzden çok “naif” bir şekilde yaklaşır bu ciddi işe. Kopya etmekten ziyade bence önce bilen kişiler bir masada yer alıp böyle işleri ele almalıdır. Yurtdışında bir deyim vardır ben bunu Amerikalılardan öğrendim: “Think BIG!”. Bu demekki “Büyük düşün!”, büyük düşünen büyük hedeflere yol alır ve sıra dışı işler becerir. Türkiye de kopya var- gerçekten bir “düşünme tembelliği” var. Yapılsın yeter- toplum bunu bilmiyorya.(…) Ama ben hatırlatayım Bodrumdan ziyade ilk önce bu vazifenin en aktüel ve en önemli örneğine bakalım; “İSTANBUL 2010”… İçler acısı!

 

M.D.:   Neden Bienal lerde milyonlarca paralar harcanıp ün yaymış “ithal” küratörler angaje edilirken, Türkiye bir “yerli” küratör yetiştiremiyor?

H.M.:   Türkler bu konuda belki daha ürkek ve dışarıdan gelen “ithal” markalardan ve isimlerden faydalanmak istiyor. Ben İstanbul da gördüm caddelerde bu şekil örnekleri ve markaları,- güzel bir İtalyan ismi konulmuş bir ayakkabı markasına- ama şirket bir Türkün ve İtalya ile hiçbir bağlantısı yok.  Cesur olmak ile başlar çoğu şey. Benim eşim İtalyan ve moda tasarımcısı; Kopyalanmayı eşim burada, Türkiye de gördü ve çok üzüldü. Biz hiç mi çalışkan değiliz? Çalışkanız. Bence dünyanın en ünlü küratörü bir Türk olabilir ve Venedik teki işleri “O” yürütebilir. Ama küratörlüğü bırakın her ucuz bir şekilde kopyacı olabiliyoruz. Yeterki yabancı bir isim olsun onun arkasına saklanıyoruz. Ama şükür! yavaşta olsa bu dediklerimin tam tersini de uygulayanlar var- Türk etiketlerini ve isimlerini artık öne süren.

 

M.D.:   Bu küratörlere bukadar paralar verileceğine dünyaca ünlü ressamların eserleri bizim müzelerimize alınamazmı?

H.M.:   Ne güzel olur 4-5 tane Picasso Türkiyede asılı olsa; aşığım!

 

M.D.:   Bodruma bir sanat fuarı yakışırmı?

H.M.:   Yakışırda; kim o yatırımcı? Rahmetli dedem derdi “godaman” yani kocaman anlamına gelir;- böyle birkaç kişi lazım. Hem de nasıl yakışır. Ben Bodruma güveniyorum, halkına, kültürüne, tarihine… Varlıklı şirket sahiplerini çağırıyorum- konuşalım!

 

M.D.:   Bodrumda yaşayan sanatçıların Bodrumdaki sanat yapılanmasına katkıları nelerdir?

Bodrumun bu sanatçılara tanıdığı fırsatlar nelerdir?

H.M.:   Bence fazla söylenecek burada bir şey yok- 3-4 farklı sergi platformları var Bodrumda ve bunlar tarihlerinde bile çakışıyorlar. Bir kurul yokmu burada; bir kooperatif?

Kültürel bir komisyon. Herkes kendince bir “tekel” kurmuş ve kendince başarı peşinden koşuyor- oysa kültürel faaliyetler kontrol edilmeli bir kuruldan. Bodrumun sanatçılarına tanıdığı pek çok seçeneği yoktur. Bir sanat ve kültür derneği vardır ve burada Sanat ve Zanaat öylesine iç içe karışmıştır ki içler acısı bir hal almıştır artık. Yani ben çağdaş sanatçı orada doğrumuyum? Onlar benim yanımda doğrumu? Burada önemli olan kategorize edilmiş gruplar ve derneklerin kurulması. Duygusal bir iş “tekel” anlayışı ile yapılmaz. Bu işin bir zarafeti vardır çünkü çok dolgundur.

 

M.D.:   Hakan Mandalinci kendi sanatı hakkında ne söyleyebiliyor?

H.M.:   Benim sanatım komplike- hem de çok komplike. Her ünlü ressamın tarzı, kalitesi ve bazı zamanlar hatta motifleri bellidir. Ben esasında resim yapmıyorum –hayatı resimlendiriyorum, benim işim Çağdaş sanat ve buna ben dokümantasyondan varıyorum. Bu hayat bir karmaşa olduğu için resimlendiriyorum onu, yoksa güzel olsa neye yarar!

İstediğimi resimlendirdiğim için hep tepkiler büyük oldu. Düşündüğümü ben hep yaptım.

Resimlerimde tarz arayan lütfen başka bir platformda arasınlar.

Çünkü sanatkarları sanatkar eden tarzları değil çalışmalarındaki yumruklarıdır.

Cesaretli olunmalı bu modern hayatın sanatında. Hep kalite peşindeyim; şarlatanlık yapmak ilgi çekmek diğerleri gibi benim işim değil, gerçeği topluma taşımak benim vazifem- sevilmese bile. Ben bir araç ım, postacıyım, tercümanım, ve benim için en önemlisi bir emektar…

 

M.D.:   Teşekkür ederim

H.M.:   ben teşekkür ettim!

 

Mehmet DEMİRTAŞÇI / JAZZ NOW SANAT GALERİSİ, BODRUM

10.06.2010